23.9.09

BEYAZIT AMCASI VE BİZİM ÇOCUKLAR

Geçtiğimiz haftalarda Beyazıt Abimler bizdelerdi ailecek yenilen keyifli bir yemekten sonra Ceren Beyazıt Amcası ve Döne ablasını odasında çay içmeye davet edince onlarda hatırını kıramayarak misafir oldular Ceren hanımın odasına O da onlara kendi çay takımıyla çay kahve servisi yaptı bu arada da sohbet ettiler bol bol bir de hatıra olarak resim çektirdi çünkü Ceren Beyazıt amcasını çooooooook seviyor bizde ayrı yeri vardır eşinin ve kendisinin onu tanıdıkça insan ne kadar mütevazi ve ne kadar her konuda bilgi sahibi diye hayrete düşüyor iyi ki tanımışım dediğim ender insanlardandır kendisi. Birde Beyazıt abi komiser olduğu için Ceren sevmediği arkadaşı olursa seni Beyazıt amcama söylerim diye korkutuyor hemde onun tabancası bile var kocaaaaaaaman diye anlatıyor çocuklara.

Emir bisikletini çoooooooook seviyor babasıyla bisiklet sürmeyi ise çok daha fazla dün babasıyla biraz bisiklet sefası yaptılar mutluluktan ayağa kalkınca babası çekmiş fotoğrafını Emir beye ise poz vermek kalmış gülümseyerek.


Bu poz da yere bakan yürek yakan cinsten bu oğlan tam artist olacakmış aslında çünkü poz vermeye bayılıyor ve gülümseyerek kıpırdamadan bekliyor.









11.9.09

KASTAMONU DEMEK SEVDİĞİM DEMEK BENİM İÇİN

Bu hafta pazartesi günü 8 yıl aradan sonra gittim Kastamonu´ya. Bambaşka bir şehir olmuş sanki ilk defa geliyorum bu şehre çok ama çok gelişmiş çooooook ama çooooooook değişmiş. Etrafta bir sürü alışveriş merkezleri çarşısı pazarı insanlarla dolu yeni yeni mağazalar kafeler okul etrafında açılmış öğrencilere hitap eden mekanlar modern ve yeni yeni binalar ama yine de kendine özgü ve hiç değişmeyen insanlarıyla sıcacık ve sevimli bir şehir olmuş Kastamonu.
Bu şehre ilk geldiğim günü hatırlıyorum da saatlerce ağlamıştım sevdiğimi Ankarada bırakmanın verdiği acıyla ve otobüsten indiğimde bir valizimle kalakalmıştım terminalde ve geri dönmek için sevdiğimi aradığımda sabret dene bir iki hafta baktın olmadı gelir alırım seni ordan demişti bana ve biraz rahatlamıştım ve inanılmaz güvende hissetmiştim kendimi birkaç gün sonra da yavaş yavaş alışmaya başlamıştım bu şehre. Sevdiğim canım canyoldaşım yanımda olmasada her an yanımdaymış hissini yaşattı bana her türlü desteğiyle sevgisiyle koruyup kollamasıyla her geçen gün daha çok sevdirdi bu şehri bana.
Resimde görülen yer Nasrullah Meydanı ve Camisi bir rivayete göre bu meydandan su içen yine dönüp dolaşıp gelirmiş Kastamonu´ya ilk zamanlar ağzımı bile sürmezdim bir daha gelirsem korkusuyla ama bu defa tekrar döneyim diye kana kana içtim suyundan. Aaaaaaaah ah resmi görünce yine içim burkuldu Kastamonu´da geçirdiğim kısa ama çok dolu iki yılı bu evde geçirmiştim ve yıllar sonra yine geldim evimin önüne sadece resim çekmeye.

Burası da Kastamonu´nun meşhur kambur köprüsü yine aynı rivayet olmalı ki bu köprünün ortasında iki duvar var ve o iki duvar arasından geçende bu şehirden bir daha çıkamazmış ben bu defa da hiç geçmedim oradan ya bir daha bu şehirden çıkamazsam korkusuyla çünkü ben Kastamonu´ya sadece anılarımı tazelemeye gitmeliydim sürekli yaşamaya değil.


Aşağı resimdeki ev de bizim 3 arkadaş tuttuğumuz ve sadece 2 ay yaşadığımız ilk evimiz.



Hiç bitmeyecek zannettiğim okulum (çünkü bizim okul iki yıllık olduğu kimse kolay kolay iki yılda bitirememiştir en çalışkanı bile. En zor mezun veren okul olarak tarihe geçmiştir bu okulu iki yılda bitirebilmek için sadece ve sadece inek olmak gerekiyor)





Ve ben. Ve diplomam.




Amaaaaaaaaaan şu adamı da gün gelir özlermiyim ki dediğim ve gülüşünü her hatırladığımda çok korktuğum Hikmet hocam (solumdaki). Çünkü adamcağız güleceği zaman kendini hazırlayıp suratı gayet normalken birden hı ha ha diye bağıran herkesi korkutan bir adam. Sağımdaki ise ders anlatırken aklındaki ezberi bir bir sıralayarak aman bir an önce bitse de gitsem deyip kimseye bakmadan sadece yere bakarak sıraların arasında dolaşan ve sadece 10 dakikalık bir dersten sonra çocuklar ben gidiyorum deyip bir haftalık dersi veren Remzi hocam işin komik tarafıysa bu hocamızın ders notu ders kitabı yardımcı kaynağı filan yoktu sadece kendi anlatırdı ve aklındakileri ezbere takır takır sıraladığı için kimse not alamazdı ve çalışamazdı her seferinde de hepimize80- 90 -100 arası notlar verirdi (espri değil gerçek söylediklerim) nevi şahsına münhasır derler ya öyle bir kişiliktir kendisi neden öğretmenlik yaptığını hala anlayamadığım tek kişidir kendisi.


Burası da okul kantinimiz okulumuzun biteceği sene yapılmıştı çok hevesimizi alamasak da bizden sonrakilere hediye olsun.






Hikmet teyzem canım benim ne kadar özlemişim onu da o kadar mutlu oldum ki kısa da olsa sohbet ettik yemek yedik çay içtik keyifli sohbetiyle iyi ki tanımışım dediğim ve insanlığıyla komşuluğuyla yaptığı iyiliklerle her yönüyle bana Kastamonu insanını sevdiren tek kişidir hadi bir resmini çekeyim dediğimde benim hediye götürdüğüm yemeniyi başına takarak poz veren ve Uğur´cuğuma da göster ha resmimi diyen Canım hikmet teyzem. Aşağıdaki resimde Kastamonu ile ilgisi yok ama oraya gitmeden önce ailecek oturup sohbet ettiğimiz resim abimler kardeşimler iftara bizdelerken.



Dayısı oğluşa argo kelimeler ve hareketler öğretirken ama hareketer de dönüp dolaşıp kendisini buldu çünkü oğluş dayısını ne zaman görse bacağını kaldırarak hareketler yaptı dayısına.





3.9.09

NELER YAPIYORUZ (EMEL´CİĞİMDEN ALINTI)

Kızım doğduğunda ufak bir defter almıştım ve onunla ilgili düşüncelerimi neler yaptığını ilk adımı ne zaman attığını ilk konuşmaya başladığı dönemleri ufak ufak not almıştım ve sonradan hiç yazamamıştım o deftere. Şimdi de düşündüm ki oğluşumla ilgili bebekliğinde neler yaptığıyla ilgili hiçbir hatıra yok bende deftere olmasa da bloğumuza yazayım istedim ve başladım ilk aklıma gelenleri yazmaya: Anneeeeeeeeem diye uzatarak boynuma sarılman sinirlendiğinde biciş biciş diye bağırman kapı çaldığında herkesten önce koşman telefon kime gelirse gelsin hemen elinden alıp sadece kendin konuşman ve ede cece (ceren) deh diye devam eden konuşmaların sofra kurulduğuda herkesten önce oturup yere bizleri beklemen çişi yaptıktan sonra söylemen ağlarken koşarak bana gelip boynuma sarılman konuşmaya başladığında anne demen gece uykudan uyandığında mamma memme mamma memme diye ağlaman eline geçen herşeyi balkondan aşağı atıp çocuklar almaya gelsin diye beklemen oyuncak tarağı eline alıp saçlarını taraman sevgi dolu oluşun herkesin kucağına gitmek için çabalayışın hatta eve gelen dilencinin bile ardından bile beni götürmedi diye ağlayışın herşeyin ama herşeyin çoooooooooooook tatlı meleğim

ÜNLÜ HALK OZANIMIZ EFE EMİRHAN

Uzun süredir yazamıyordum kısa kısa da olsa nasıl geçtiğinde bahsedeyim günlerimizin... Kuzum bu aralar ses çıkaran herşeye takmış durumda son favorisi ise oyuncak saz ama sanki yıllardır saz çalıyormuş gibi eliyle sazın tellerini aşağı yukarı yaparken bir eliylede saz ayarlarını yapıyor oğluma da pek yakıştı inşallah ileride de bir müzik aleti çalabilir.





Ali abimizi askere göndedik bu hafta Ankara´ya gelmeden asker tıraşını olmuştu bile ama ona bu şapkalı hali de pek yakışmıştı hayırlı teskereler olur inşallah.



Ali´min görev yeri Etimesgut Zırhlı Birlikler´e çıktı onu uğurlamaya bizde gittik çok duygulandım ve oğluşum aklıma geldi onun askerliğini de sağ salim yaptığını görmek tek dileğimdi o an.





Hakan abiler bizdelerdi bu hafta oğluşu görmeye gelmişler Hakan Abi´mizin yeri ayrıdır bizde çünkü oğluşumuzun manevi babası Emir´i çok seviyor ve görmediği zamanlar çok özlediği için sık sık biraraya geliyoruz inşallah ileride de oğluşumun kirvesi olacak diyor babası. Emir ve Turan´ın uzun eşek oyunu (Ceren de ikisini birleştirip sırtlarına binecek sanırım) Acayip komikler biri ne yaparsa öbürü de aynı hareketi yapıyor.



Kızkardeşim eşi ve kayınpederi Van´a gitmeden uğradılar bize ve eniştem de yol güzergahına bakarken internette onlardan da bir hatıra kalsın istedim.



Resimde bu kadar masum gözüken bu bebek sinirlendiğinde bir canavara dönüşerek annesinin kollarını bacaklarını ve omuzlarını ısırarak morartıyor sinirlendiğinde kim olursa olsun okkalı bir tokat patlatıyor ve istediği olmazsa kafa atabiliyor.